İnsanlar arası ilişkilerde ahlak, bağları güçlendiren, toplumu daha güçlü kılan yegane olgudur. Bir milletin temelini, sahip olduğu ahlaki...
İnsanlar arası ilişkilerde ahlak, bağları güçlendiren, toplumu daha güçlü kılan yegane olgudur.
Bir milletin temelini, sahip olduğu ahlaki değerler oluşturur.
Ahlaki ilkelerden kopulduğunda, insan sadece bireysel olarak değil, toplumsal olarak da bir çürüme sürecine girer.
Ahlaki değerlerin erozyona uğradığı toplumlarda, güvensizlik ve kargaşa baş gösterir.
Gemisini kurtaran kaptandır artık ve bir de altta kalanın canı çıksın.
Ahlak, sadece bir davranış biçimi değil, aynı zamanda toplumun varoluşunu ve sağlığını garanti altına alan hayati bir unsurdur.
İbadetlerin temelde insanın yaratanla daha güçlü bir bağ kurmasını sağlamasının yanında, insanı daha ahlaklı olmaya teşvik eden bir boyutu da vardır.
İbadet ile ahlak arasındaki bağ kopmuşsa, manevi bir çöküş başlamış demektir.
İbadetin asıl amacı, insanı sadece Yaratıcıya yaklaştırmak değil, aynı zamanda insana ve topluma, doğaya karşı daha duyarlı ve merhametli kılmaktır.
Namaz kılıp da emek hırsızlığı yapan, oruç tutup da başkasının hakkına geçen, Kur’an okuyup da kul hakkı yiyenin ahlakla bağı kopmuş, yaptıkları ibadetler de asli amacını yitirmiş demektir.
İnanç ve ibadetler ile ahlak arasında sıkı bir bağ vardır.
Emeği çalan, emeğin hakkını vermeyen ahlaksızdır.
Ve ne adına olursa olsun, hiçbir ahlaksızlığa prim verilmemelidir.
İnsan, ne kadar dindar görünürse görünsün, temel ahlaki değerleri ihlal ettiğinde insanlığını kaybeder.
Yaratıcı ile bağın güçlü olması, yarattıklarıyla kurulan ahlaki ilişkiyle doğru orantılıdır.
Yaratıcının rızası, ancak O'nun yarattıklarına gösterilen merhamet ve adaletten geçer.
İnsan her nerede olursa olsun, ahlaktan kopmamalı; çünkü ahlaksızlık, insanı insan olmaktan çıkaran, toplumsal yozlaşmayı sağlayan bir etkiye sahiptir.
Bireyin ahlaki duruşu, tüm toplumun geleceğini belirleyen en kritik faktördür.
Ahlaki çürümenin en belirgin sonuçlarından biri, toplumun birbirine olan güvenini yitirmesidir.
Ve buna insanın yaşadığı toplum içerisinde değersizleştirilmesini de eklemeliyim.
Kul hakkının ihlal edildiği, suçun, yalanın ve hırsızlığın sıradanlaştığı bir yerde kimse kendini güvende hissedemez.
Güvenin sarsıldığı yerde ne sağlam bir ticaret ne de güçlü bir birliktelik kurulabilir.
Bu durum, sadece bireysel vicdanları değil, toplumsal dokuyu da telafisi güç yaralarla zedeler.
Ahlakın sadece özel alanla sınırlı kalmadığı, aksine yaşamın her alanına nüfuz etmesi gereken bir rehber olduğu gerçeği, yaşadığımız çöküşün en büyük dersidir. Alıntı yazı.
MURAT KUBAT
COMMENTS